Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Stefan Zweig)
Maksat Gelisim
16:40
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
,
Kitap
,
Öykü
,
Siyah Gelinlik
,
Stefan Zweig
,
Yazar
2 yorum
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu' nu okurken gözümün önüne yıllar önce izlediğim bir Türk filminin kareleri geldi. Kitabı bitirdiğimde filmin diğer sahneleri de tek tek zihnimde canlandı.
İşte o zaman film ile kitap arasında ne kadar çok benzerlik olduğunu fark ettim.
Bu filmi internetten araştırdığımda Hülya Koçyiğit ve Murat Soydan' ın başrollerini paylaştığı 1973 yapımı ''Siyah Gelinlik''
adlı film olduğunu öğrendim.
Biraz daha araştırma yapınca bu kitabın bir uyarlaması olan 1948 yılında çekilmiş ABD yapımı Meçhul Bir Kadının Mektupları adlı film karşıma çıktı. Bu yabancı filmi izlemediğim için bir yorum yapamayacağım. Ancak izleyenlerin yorumları pek bir olumlu.
Siyah Gelinlik filmi ile kitap arasında ; sonunun farklı bitmesi ve ufak değişiklikler dışında
genel çerçeve itibariyle aynı olduğunu söyleyebilirim.
Filmde yapraklarını dökmüş bir sonbahar renginin verdiği kasvetli bir atmosfer var. Ancak bu karamsar hava filmi gölgelemiyor. Bunu söyleyebiliyorum; çünkü filmi baştan sona merakla izlediğimi hatırlıyorum. Filmin sonu biraz acıklı , hüzünlü bitiyor.
Bu karamsarlığı aslında kitapta da gördüm. Buna rağmen akıcı bir anlatım sizi satırlar arasında sürüklüyor.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu adlı öykünün isminden de anlaşıldığı üzere meçhul bir kadından tanınmış bir yazar olan R.'ye bir mektup geliyor. Bu mektup bir kadının yıllardır tutkuyla aşık olduğu bir adama yazılmış.
Sana, beni asla tanımamış olan sana, sözleriyle başlıyor mektup. Bilinmeyen bir kadının çocukluğundan itibaren bir adama karşı ne kadar saplantılı bir aşkla bağlı olduğunu ; onu ne zaman ,nerede tanıdığını ; aralarında neler yaşandığını; kadının duygu ve düşünceleriyle birlikte yaşamını öğreniyoruz yazdıklarında.
Aynı zamanda bu tutkulu, saplantılı aşkın onun hayatında neleri alıp götürdüğüne de tanık oluyoruz. Ne uğruna? Kendisine bağlı olmayan hatta ve hatta kendisini hatırlamayan bir erkek uğruna. Ancak kadın kahramanımız yaşadığı hiçbir şeyden pişman değildir.
Bu aşkın muhatabıyla birkaç kez yaşanılan birliktelik dışında aralarında bir ilişki, bağ olmadığı gibi aslında bu kadının hayatına hiç müdahil olmamış bir erkek söz konusudur. Bu esrarengiz kadın bu yazarı hayatının merkezine öyle bir yerleştirmiş ki onu adeta iç dünyasında var etmiş, yaşatmıştır.
Bu kitabı ilgi çekici kılan iki şey olduğunu tespit ettim; İlki Stefan Zweig 'in akıcı ve usta anlatımı, diğeri ise küçük bir kızın kendi dünyasında yaşadığı aşkın akıbeti ne olacak? düşüncesi.
Kitabın sonuyla ilgili yorumum;
Tanınmış yazar R. mektubu bitirdikten sonraki tutumu beni çok rahatsız etti. Mektubu yazan kadına ne oldu? Öldü mü kaldı mı? diye merak etmemesi ve bunun için harekete geçmemesi beni hayal kırıklığına uğrattı.
Tüm yazı boyunca yazar R.' nin kadını hatırlamamasına alıştım da şu sondaki kayıtsızlığı
pek bir yadırgadım doğrusu.
Ayrıca kitapta bahsedilen erkek karakterin yazar olmasını da kafamda bir türlü oturtamadım açıkçası. Siyah Gelinlik filminde yazar yerine bir gemi kaptanı vardı. Bir kaptan ya da başka bir meslek olsa sanki daha iyi olurdu; ancak şunu da ifade edemeden geçemiyeceğim yazar o kadar iyi bir noktayı vurgulamış ki neden bu kadını hatırlamadığını da aslında pek iyi anlıyorum: Yazarın çok sık yolculuk yapması...
Ben birkaç şehir değiştirmiş biri olarak eski okul arkadaşlarımla karşılaştığımda onları hatırlamadığımı fark ettim. Çok fazla insan tanımanın ve yer değiştirmenin böyle bir etkisi olduğuna şahit oldum...
Son olarak, Stefan Zweig ' in akıcı anlatımı ve yazmadaki ustalığı ile benim için önemli bir yazar olduğunu söyleyebilirim.
İşte o zaman film ile kitap arasında ne kadar çok benzerlik olduğunu fark ettim.
Bu filmi internetten araştırdığımda Hülya Koçyiğit ve Murat Soydan' ın başrollerini paylaştığı 1973 yapımı ''Siyah Gelinlik''
adlı film olduğunu öğrendim.
Biraz daha araştırma yapınca bu kitabın bir uyarlaması olan 1948 yılında çekilmiş ABD yapımı Meçhul Bir Kadının Mektupları adlı film karşıma çıktı. Bu yabancı filmi izlemediğim için bir yorum yapamayacağım. Ancak izleyenlerin yorumları pek bir olumlu.
Siyah Gelinlik filmi ile kitap arasında ; sonunun farklı bitmesi ve ufak değişiklikler dışında
genel çerçeve itibariyle aynı olduğunu söyleyebilirim.
Filmde yapraklarını dökmüş bir sonbahar renginin verdiği kasvetli bir atmosfer var. Ancak bu karamsar hava filmi gölgelemiyor. Bunu söyleyebiliyorum; çünkü filmi baştan sona merakla izlediğimi hatırlıyorum. Filmin sonu biraz acıklı , hüzünlü bitiyor.
Bu karamsarlığı aslında kitapta da gördüm. Buna rağmen akıcı bir anlatım sizi satırlar arasında sürüklüyor.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu adlı öykünün isminden de anlaşıldığı üzere meçhul bir kadından tanınmış bir yazar olan R.'ye bir mektup geliyor. Bu mektup bir kadının yıllardır tutkuyla aşık olduğu bir adama yazılmış.
Sana, beni asla tanımamış olan sana, sözleriyle başlıyor mektup. Bilinmeyen bir kadının çocukluğundan itibaren bir adama karşı ne kadar saplantılı bir aşkla bağlı olduğunu ; onu ne zaman ,nerede tanıdığını ; aralarında neler yaşandığını; kadının duygu ve düşünceleriyle birlikte yaşamını öğreniyoruz yazdıklarında.
Aynı zamanda bu tutkulu, saplantılı aşkın onun hayatında neleri alıp götürdüğüne de tanık oluyoruz. Ne uğruna? Kendisine bağlı olmayan hatta ve hatta kendisini hatırlamayan bir erkek uğruna. Ancak kadın kahramanımız yaşadığı hiçbir şeyden pişman değildir.
Bu aşkın muhatabıyla birkaç kez yaşanılan birliktelik dışında aralarında bir ilişki, bağ olmadığı gibi aslında bu kadının hayatına hiç müdahil olmamış bir erkek söz konusudur. Bu esrarengiz kadın bu yazarı hayatının merkezine öyle bir yerleştirmiş ki onu adeta iç dünyasında var etmiş, yaşatmıştır.
Bu kitabı ilgi çekici kılan iki şey olduğunu tespit ettim; İlki Stefan Zweig 'in akıcı ve usta anlatımı, diğeri ise küçük bir kızın kendi dünyasında yaşadığı aşkın akıbeti ne olacak? düşüncesi.
Kitabın sonuyla ilgili yorumum;
Tanınmış yazar R. mektubu bitirdikten sonraki tutumu beni çok rahatsız etti. Mektubu yazan kadına ne oldu? Öldü mü kaldı mı? diye merak etmemesi ve bunun için harekete geçmemesi beni hayal kırıklığına uğrattı.
Tüm yazı boyunca yazar R.' nin kadını hatırlamamasına alıştım da şu sondaki kayıtsızlığı
pek bir yadırgadım doğrusu.
Ayrıca kitapta bahsedilen erkek karakterin yazar olmasını da kafamda bir türlü oturtamadım açıkçası. Siyah Gelinlik filminde yazar yerine bir gemi kaptanı vardı. Bir kaptan ya da başka bir meslek olsa sanki daha iyi olurdu; ancak şunu da ifade edemeden geçemiyeceğim yazar o kadar iyi bir noktayı vurgulamış ki neden bu kadını hatırlamadığını da aslında pek iyi anlıyorum: Yazarın çok sık yolculuk yapması...
Ben birkaç şehir değiştirmiş biri olarak eski okul arkadaşlarımla karşılaştığımda onları hatırlamadığımı fark ettim. Çok fazla insan tanımanın ve yer değiştirmenin böyle bir etkisi olduğuna şahit oldum...
Son olarak, Stefan Zweig ' in akıcı anlatımı ve yazmadaki ustalığı ile benim için önemli bir yazar olduğunu söyleyebilirim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Bende daha yeni, geçen hafta elime aldığım gibi bitirdim. İçim nasıl gitti anlatamam. Bu da benim kitaptaki enn etkilendiğim söz; "Sabret sevgilim, beni dinleyeceğin bu çeyrek saat yüzünden yorulma, çünkü ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım." Bende şimdi Satranç'a başlayacağım, sırada o var. ^^
YanıtlaSilBana da beklerim ^^ sanatinsaklisirlari.blogspot.com.tr
Stefan Zweig'in bu kitabını beğendiyseniz diğer kitaplarını da çok seveceğinizden eminim. Kitaplarındaki akıcı anlatımı ve ilginç konuları ile benim favori yazarlarımdan biridir.
SilSatranç çok güzel bir kitaptır bu arada. Size iyi okumalar diliyorum...
Bloğunuzu takibe aldım.