İçimizdeki Çocuk (Doğan Cüceloğlu)
Maksat Gelisim
14:24
Doğan Cüceloğlu
,
İçimizdeki Çocuk
,
Kişisel Gelişim
,
Kişisel Gelişim Kitapları
,
Kitap
,
Psikoloji
,
Ruhun Yaralarını Sarmak için
,
Yazar
Hiç yorum yok
''İçimizdeki Çocuk'' kavramıyla tanışmam Doğan Cüceloğlu'nun bu kitabını okumamla olmuştu. Okul yıllarımda hocamız bu kitabı tavsiye edince ikinci kez elime almış ve kitabın sonunda önerilen çalışmayı da yapmıştım. Kitapta teorik olarak bilginin yanında, pratikte de günlük hayatımızda uygulayacağımız örnek alıştırmalar olması açısından çok değerli bir kaynak.
''İçimizdeki Çocuk'' neden bu kadar önemli?
Sağlıksız bir ailede büyümüşseniz; ezilmiş, küçük düşürülmüş, korkutulmuş ya da utandırılmış bir çocukluğunuz olmuşsa ne
kadar büyümüş olursanız olun o yara almış çocuk hala içimizde duruyor.
Sağlıklı, doyumlu bir hayat yaşamak istiyorsak ilk önce o
yaralı çocukla temas kurmalıyız. İç dünyamızda küsen , bir
kenara itilmiş ve iletişimimizi kopardığımız iç çocuk, her yeni bir adım attığımızda, ilişkilerimizde kısaca her konuda tökezlememize neden oluyor. O yüzden yaralı tarafımızı iyileştirmemiz mühim.
Kendimizle olan iletişimimiz nasılsa dış dünyayla kurduğumuz ilişkimiz de öyledir aslında.
Ayrıca hani derler ya kendini sevmezsen kimse seni sevmez; kendine değer vermezsen kimse sana değer vermez diye...Hep düşünmüşümdür insan kendine nasıl değer verebilir, kendini nasıl sevebilir?
İşte iç dünyanızla temas kurmaya başladığınızda, iç çocuğunuzla sağlıklı bir iletişim başlattığınızda iç çocuğunuza değer verdiğinizi, onu sevdiğinizi göstermiş olacaksınız. Böylece iç çocuk kendini yavaş yavaş değerli hissetmeye başlayacak.
Doğan Cüceloğlu' nun ''İçimizdeki Çocuk'' adlı kitabında aslında en temel ve en önemli
Ruhunuzda yara almış tarafınızı; kendinize zaman ayırarak ve kendi ilginizle düzeltme olasılığı var.
Her şeyden önce yapacağınız ilk iş içimizdeki küsmüş, acı çeken çocukla ilgilenmek olmalı.
tarafımız arasında (iç çocuk ve iç anne- baba) iletişim ve denge sağlandığında sağlıklı bir
birey olabiliriz.
Kısaca çocukluğumuzda bize yeteri kadar sevgi, değer, güven verilmemişse iç
çocuğumuza ayıracağımız vakit ile bu eksiklikleri gidermek için bir adım atmış olacağız.
İşte psikolog Doğan Cüceloğlu 'nun ''İçimizdeki Çocuk''adlı kitabında çok ayrıntılı, kapsamlı ve bilimsel olarak bu konu ele alınmış. Bu kitabı okumanızı öneririm.
En önemlisi de iç çocuğunuzla iletişime nasıl geçebileceğimizle ilgili kitabın sonunda alıştırma var. Bu çalışmayı en az altı hafta uyguladıktan sonra faydasını görebileceğimizi belirtmiş yazar.
Sabırsız Yürek (Stefan Zweig)
Stefan Zweig 'in ''Satranç'' adlı öyküsünü çok beğendiğim için hemen sonra yazarın ''Sabırsız Yürek''adlı romanını okumaya karar verdim.
Bu kitabın da akıcı bir anlatımı dikkat çekiyor. Kelimeler, cümleler su gibi akıyor. Bu nedenle çok severek okuduğumu söyleyebilirim.
Kitabın konusu, anlatımı çok akıcı olmasının yanında karakterlerin ruh halleri, tepkileri ve psikolojileri de çok iyi yansıtılmış.
O kadar gerçekçi ve detaylarıyla bahsediliyor ki gözünüzde net olarak canlandırdığınız gibi siz de o atmosferi yaşıyorsunuz. Bazen sinir oluyor, bazen kızıyorsunuz. Bazen şaşkın hareketlere gülümsüyorsunuz.
Yalnızca kitabın bir bölümü bana çok uzun geldi. O da doktorun Kekesfalva'nın geçmişini anlattığı bölüm. Aslında bu kısım da çok güzel anlatılmış. Ancak çok ayrıntılı olması ve uzun sürmesi beni sabırsızlandırdı. Bir an önce bu bölümü bitirip ana konuya dönmek için can attım.
'' Sabırsız Yürek ''adlı kitap aynı zamanda ''Acımak'' ve ''Merhamet'' adlarıyla da Türkçe' ye çevrilmiş.
Kitabın Konusu;
Tuğgeneral Hofmiller'in bir yazarla tesadüf ve ilginç tanışması sonucunda bu yazara yirmi beş yaşında henüz süvari teğmeniyken yaşadığı, kendini derinden etkileyen bir olayı anlatır. Hofmiller'in kendi anlatımıyla bu trajik olayı öğreniyoruz.
Süvari teğmeni Hofmiller, arkadaşının ona ayarladığı bir davetiye ile zengin biri olan Kekesfalva 'nın malikanesine teşrif eder.
Bu davette muhteşem bir sofra, leziz yemeklerden sonra dans faslına geçilir. Bu ihtişamdan bu zenginlikten adeta sarhoş olan teğmenimiz birkaç hanımefendiyle dans ettikten sonra ev sahibinin kızını dansa kaldırmadığını fark eder. Bunun telaşıyla kızı aramaya başlar ve onu bulunca tam önünde durarak kızı dansa davet eder.
Buna karşılık genç kız ağlama krizine girer. Bu duruma anlam veremeyen teğmen şaşkınlık içinde ne yapacağını bilemez.
Felçli, yürüyemeyen bir kızı dansa davet ettiğini öğrenince şok olur. Bir de bu yaptığı gafın tüm şehre yayılacağı düşüncesi onu dehşete düşürür. Ve ev sahibiyle karşılaşmamak umuduyla oradan hemen ayrılır. Yaptığı hatadan dolayı yaşadığı suçluluk duygusu en önemlisi de bu gafın arkadaşlarına kadar ulaşabileceği korkusu onu sarıp sarmalar. Ancak ertesi gün aklına bir fikir gelir.
Genç kıza bir sepet çiçek gönderir. Ve bu çiçekle birlikte teğmen Hofmiller 'e bu malikanenin kapıları sonuna kadar açılır.
Günden güne kendini daha fazla acındıran bir babanın ve hep istediklerini yaptırmaya alışmış felçli bir kızın boyunduruğu altına girmeye razı olan teğmenin; diğer yandan da çevrenin bu durum karşısındaki vereceği tepkilerden çekinmesiyle yaşadığı gelgitleri bir film izler gibi izliyor, heyecanla satırları okuyorsunuz..
Kaçarak hayat boyu vicdan azabı içinde yaşamak mı yoksa sabırla tahammül ederek acıdığınız kişinin esareti altında yaşamak mı ? Sizce hangisi daha az acı verir insana?
İşte bu sorunun cevabını bu romanın sonunda öğreniyoruz.
Kitabın sonunda;
Bir genç kızın ve teğmenin verdiği acele kararlar sonucu olaylar trajik bir hal alıyor, belki sadece biri acele etmeyip beklese sonuç çok farklı olacağı düşüncesine kapılmadan da edemiyorsunuz.
Yazar kitabın sonunlarına doğru farklı seçimlerde bulunmuş iki karakterin yolunu bir operada kesiştirerek bize yaşanılanları ve sonuçlarını çok net bir şekilde hissettiriyor...
Büyük Umutlar (Charles Dickens)
Maksat Gelisim
14:19
Büyük Umutlar
,
Charles Dickens
,
Kitap
,
Roman
,
Viktorya Dönemi
,
Yazar
Hiç yorum yok
Charles Dickens ile özdeşleştirdiğim ''Oliver Twist'' adlı kitap dışında daha önce yazarın başka bir eserini okumamıştım. Bu sene yazarın ''Büyük Umutlar'' adlı romanını okudum, çok beğendim. Acaba bu kitap Oliver Twist kadar neden popüler olmadığını düşündüm. Sonra bir filmi bile çekilmiş olduğunu öğrendim. Sanırım her zaman bir ünü vardı da ben bihaberim.
Bu kitabı sevmemin en önemli nedenlerinden biri mizahi bir anlatımının olmasıdır, diyebilirim. Küçük bir çocuğun verdiği
hoş, komik cevaplar; masum bir bakış açısı yer yer gülümsetti beni.
Ayrıca yazarın kitaptaki tüm karakterlerini; hem dış görünüşüyle hem kişiliğiyle hem de konuşma tarzıyla net bir biçimde yansıtmış olması da çok başarılı .
Kitabın konusu;
Pip adında küçük bir çocuğun bir kürek mahkumuyla karşılaşması daha sonra da zengin bir
kadının evine sık sık ziyarete gitmesiyle hayatının seyrinin değişmeye başladığını görüyoruz.
Pip, öksüz ve yetim bir çocuk. Ablasının evinde yaşıyordur. Ablası ne kadar acımasız,
huysuzsa eniştesi de bir o kadar iyi yürekli, saftır.
Aslında o, ileride eniştesi gibi demirci olmanın hayalini kurarken zamanla bu isteği değişmeye başlar. Daha iyi yaşam koşullarına tanık olması ve sevdiği kızın onu hor görmesi, yaşadığı yeri
ve kendini beğenmemesine yol açar.
Bir gün kimliğini gizleyen biri tarafından ona bırakılan bir miras sonucu umutları yeşerir. Artık hayallerine kavuşacak imkanlara sahip olacaktır.
Ancak Pip paraya kavuşmasıyla birlikte eski hayatından, eniştesinden ve köyünden utanmaya başlar. Ancak hayatın bir cilvesi olsa gerek kendisine para yardımı yapan kişi gün yüzüne çıktığında çok büyük bir hayal kırıklığı yaşar. İçine düştüğü durum ona öyle bir ders verecek ki geç de olsa yaptığı hatanın farkına varacaktır.
Charles Dickhens'ın Hayatı:
Yıllar önce gittiğim İngilizce kursundan bana yadigar kalan bir ders kitabım var. Bu kitapta Charles Dickens' ının hayatının yazılı olduğu bir sayfa mevcut. Çat pat bildiğim İngilizcemle çevirdiğimde (ki bunu başarmamın en önemli nedeni kitabın birinci seviye olmasıdır.) ortaya çıkan bilgiyi özetleyerek bir kısmını yazıyorum.
ve bu dönemin gerçeklerini romanlarında göstermiş olması açısından önemli bir yere sahiptir.
Babası memurdur. İşi aslında iyi olmasına rağmen kazandığından fazla harcama yapması onu
sık sık borçlanmasına neden olur. Ailesindeki sekiz çocuğuna bakmakla yükümlü olması geçimini zorlaştırır.
Charles, on bir yaşındayken babası borçları yüzünden hapse atılır. Sadece babası değil tüm aile
hapse girer, yalnız Charles hariç. Bir fabrikada çalışmaya başlar. Günde on saat bu fabrikada
çalışır. Her gün işten sonra kaldığı yere dönmek için dört mil yürümek zorunda kalır. Charles
bu durumdan nefret edermiş.
Bu yaşadıklarını hiçbir zaman unutmamış. Birçok romanında bu yaşadıklarını kullanmış.
Özellikle David Copperfield ve Oliver Twist kitaplarında.
On altı yaşında bir gazete için parlemento muhabirliği yapmış. Dergiler için kısa hikayeler
yazmaya başlamış. Kitapları birçok ülkede popüler olmuş.
Dickens'ın on çocuğu varmış fakat mutlu bir aile yaşamına sahip değilmiş. İşinde çok
başarılıymış ancak ev hayatında değil. Hiçbir zaman yazmayı ve seyahat etmeyi bırakmamış.
1870 yılında vefat etmiş.
Yazımı bitirirken aslında sanayi devrimiyle birlikte fabrikalaşmanın bir sonucu küçük
çocukların on saat gibi uzun süre ve zorlu şartlarda çalıştırıldığını da Charles Dickens' ının hayat hikayesinde açıkça öğreniyoruz. Onun çocukluğunda yaşadığı bu sıkıntılı yaşam Viktorya dönemin karanlık yüzünü romanlarında göstermesine büyük bir etken olsa gerek...
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder