Sayfa Başına Dön

Dönüşüm (Franz Kafka )

Hiç yorum yok
Franz kafka dönüşüm    Franz Kafka 'nın ilk okuduğum kitabı ''Dönüşüm'' dü. Bu kitabı çok beğendiğim için ardından ''Dava'' ve ''Şato'' kitaplarını da okudum.

    İnternette araştırdığım kadarıyla birçok yazarın sevdiği kitaplar arasında Franz Kafka 'nın eserlerinin de olduğunu gördüm.  Kimi Şato'yu, kimi Dava' yı, kimi de  Dönüşüm'ü ilk sıraya koymuş. Benim gönlüm Dönüşüm 'den yana.

      ''Dava'' ve ''Şato''  kitaplarının konuları benzerdir aslında. Her iki kitabında da bürokrasinin aksaklığı ve belirsizliği karşısında bir kişinin yaşadığı kısır döngüyü ele almıştır, yazar. Franz Kafka bu iki kitabını da yarım bırakmış, tamamlamamış belki de tamamlayamamıştır.

    Dönüşüm kitabı;  Gregor Samsa adlı bir gencin  bir sabah uyandığında  kendini böceğe dönüşmüş bulmasıyla başlar.

    Bu dönüşüme rağmen işe gitmeyi aile yükümlülükleri yerine getirmek ister. Bedeni buna izin vermez; çünkü o artık bir böcektir.

       Aynı zamanda dış görünüşünden dolayı dışlanır, odasından çıkamaz. En fazla tepkiyi ve dışlanmayı da babasından görür.

       Çalışmayan yorgun bir baba, astım hastası bir anne ve on yedi yaşında güzel giyinmeyi, uyumayı, keman çalmayı seven bir kız kardeşi vardır. Bütün ailenin geçimini ise Gregor Samsa üstlenmiştir.

       Kendini ailesi için feda etmiş birinin bu dönüşümünden sonra aile bireyleri tarafından ona karşı tutumlarına, düşüncelerine ve davranışlarına tüm çıplaklığıyla tanık oluyoruz.

     Yorumum;
İç dünyamızda kendimizi bazen kullanılmış, sömürülmüş,ezilmiş olmanın verdiği bir duyguyla karşılaşırız. Kendimizi böcek gibi hissederiz. Franz Kafka bunu bedensel bir dönüşüm yaparak somut gözlerle bize sunmuştur.

Ancak bu bedensel dönüşümün sonucunda ikinci bir devre başlar. Bu devrede dışlanmanın ve insanlara faydalı olamayacak bir durumda olmanın yansımalarını görürüz ve işe yaramayan birinden, bu aileden biri olsa dahi , insanların kolayca vazgeçişlerine tanık oluruz.

Yazar, baş kahramanını böceğe dönüştürerek çevresindekilerin tutumlarını, gerçek yüzlerini göstermeye çalışmıştır aslında...



Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Stefan Zweig)

2 yorum
Bilinmeyen bir kadının mektubu
Stefan Zweig  ile tanışmam yazarın Satranç adlı kitabını okumamla oldu. Kitabı çok sevmiştim. İkinci okuduğum kitabı  Sabırsız Yürek , üçüncüsü de Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu.  Beğeni sıralamam da bu üç sırayı takip ettiğini söyleyebilirim. Diğer kitaplarını henüz okumadığımdan yazarın sadece   üç kitabı arasında yaptığım bir kıyaslama bu.

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu' nu okurken gözümün önüne yıllar önce izlediğim bir Türk filminin kareleri geldi. Kitabı bitirdiğimde filmin diğer sahneleri  de tek tek zihnimde canlandı.
İşte o zaman film ile kitap arasında ne kadar çok benzerlik olduğunu fark ettim.
  
      Bu filmi internetten araştırdığımda Hülya Koçyiğit ve Murat Soydan' ın başrollerini paylaştığı 1973 yapımı  ''Siyah Gelinlik''
adlı film olduğunu öğrendim.
 
         Biraz daha araştırma  yapınca  bu kitabın bir uyarlaması olan 1948 yılında çekilmiş ABD yapımı Meçhul Bir Kadının Mektupları adlı film karşıma çıktı. Bu yabancı filmi izlemediğim için bir yorum yapamayacağım. Ancak izleyenlerin yorumları pek bir olumlu.

       Siyah Gelinlik filmi ile kitap arasında ; sonunun farklı bitmesi ve ufak değişiklikler dışında
siyah gelinlik
genel çerçeve itibariyle aynı olduğunu söyleyebilirim.

        Filmde  yapraklarını dökmüş bir  sonbahar renginin  verdiği  kasvetli bir atmosfer var. Ancak bu karamsar hava filmi gölgelemiyor. Bunu söyleyebiliyorum; çünkü filmi baştan sona merakla izlediğimi hatırlıyorum. Filmin sonu biraz acıklı , hüzünlü bitiyor.


     Bu karamsarlığı aslında kitapta da gördüm. Buna rağmen akıcı bir anlatım sizi satırlar arasında sürüklüyor.

     Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu adlı öykünün isminden de anlaşıldığı üzere meçhul bir kadından tanınmış bir yazar olan R.'ye bir  mektup geliyor. Bu mektup bir kadının yıllardır tutkuyla aşık olduğu bir adama yazılmış.

     Sana, beni asla tanımamış olan sana, sözleriyle  başlıyor mektup. Bilinmeyen bir kadının çocukluğundan itibaren bir adama karşı ne kadar saplantılı bir aşkla bağlı olduğunu ; onu ne zaman ,nerede tanıdığını ; aralarında neler yaşandığını; kadının duygu ve düşünceleriyle birlikte yaşamını öğreniyoruz yazdıklarında.

     Aynı zamanda  bu tutkulu, saplantılı aşkın onun hayatında neleri alıp götürdüğüne  de tanık oluyoruz. Ne uğruna?  Kendisine bağlı olmayan hatta ve hatta kendisini hatırlamayan bir erkek uğruna. Ancak kadın kahramanımız yaşadığı hiçbir şeyden pişman değildir.

     Bu aşkın muhatabıyla birkaç kez yaşanılan birliktelik dışında aralarında bir ilişki, bağ olmadığı gibi aslında bu kadının hayatına hiç müdahil olmamış bir erkek söz konusudur. Bu esrarengiz kadın bu yazarı hayatının merkezine öyle bir yerleştirmiş ki onu adeta iç dünyasında var etmiş, yaşatmıştır.

      Bu kitabı  ilgi çekici kılan iki şey  olduğunu tespit ettim; İlki Stefan Zweig 'in akıcı ve usta anlatımı, diğeri ise küçük bir kızın kendi dünyasında yaşadığı aşkın akıbeti ne olacak? düşüncesi.

     Kitabın sonuyla ilgili yorumum; 
      Tanınmış yazar R. mektubu bitirdikten sonraki tutumu beni çok rahatsız etti. Mektubu yazan kadına ne oldu? Öldü mü kaldı mı? diye merak etmemesi ve bunun için harekete geçmemesi beni hayal kırıklığına uğrattı.

      Tüm yazı  boyunca yazar R.' nin kadını hatırlamamasına alıştım da şu sondaki kayıtsızlığı
  pek bir yadırgadım doğrusu.

       Ayrıca  kitapta bahsedilen  erkek  karakterin yazar olmasını da kafamda bir türlü oturtamadım açıkçası. Siyah Gelinlik filminde  yazar yerine bir gemi kaptanı vardı. Bir kaptan ya da başka bir meslek olsa sanki  daha iyi olurdu; ancak şunu da ifade edemeden geçemiyeceğim yazar o kadar iyi bir noktayı vurgulamış ki neden bu kadını hatırlamadığını da aslında pek iyi anlıyorum: Yazarın çok sık yolculuk yapması...

Ben birkaç şehir değiştirmiş biri olarak eski okul arkadaşlarımla karşılaştığımda onları hatırlamadığımı fark ettim. Çok fazla insan tanımanın  ve yer değiştirmenin böyle bir etkisi olduğuna şahit oldum...

    Son olarak,  Stefan Zweig ' in  akıcı anlatımı ve yazmadaki ustalığı ile benim için önemli bir yazar olduğunu söyleyebilirim.
 

2 yorum :

Yorum Gönder